Ağar’la Büyükanıt’ın polemiği bazı sorunların yeniden düşünülmesi, irdelenmesi ihtiyacını doğurdu. Terör konusunda çözümden öte teşhiste, problemi algılamada yaklaşım farklılıkları bulunmaktadır.
Adına ister “Kürt Sorunu”, ister “Terör” isterse “Güneydoğu Sorunu” deyin farklı kesimlerce farklı algılanan bir probleme sahibiz. Kökü dışarıda ancak elleri içeride olan gerginliklerin planlayıcıları bir koyundan iki post çıkararak çifte kazanç sağlıyorlar. Aynı olayla karşıt gurupları birbirine karşı gerebiliyorlar. Şemdinli vakası ve Diyarbakır’da yaşanan patlama derin yapının ve terör örgütünün diğerini suçladığı malzemeye dönüşmüş, kamuoyunun kafası karışmıştır.
Terör örgütünün arkasında batılı dostlarımızın! olduğu konusunda hiç şüphe taşımadım. Terörün kökünü kazıma bahanesiyle bir bölgedeki halkı devlete ve milletin geri kalanına karşı hasım haline getiren, “Derin Devlet” denilen yapının milli ve yerli olmadığını biliyorum. Bu yapının ülkeyi sağ-sol-Alevi Sünni, Kürt-Türk çatışmalarına çekerek operasyonlar yaptığının ve kendisine müdahale alanları açtığının farkındayım.
Artan terör olayları güvensizlik yanında bir kısım sorgulamaları beraberinde getirmiştir. "Şemdinli" ve "Diyarbakır" benzeri olaylar PKK’nın ülkede güvensizlik oluşturmaya, askeri yıpratmaya yönelik provokasyonları olarak sunuldu. Sözde ateşkese(!) rağmen devam eden terör olayları ve ülkeye dağılan şehit cenazeleri Kürt kökenli vatandaşlara karşı husumeti, linç hırsını körüklerken; Güneydoğuda devlete, güvenlik güçlerine karşı sorgulamaları artırmaktadır. Terörün nedenleri ve sonuçları konusunda kafalar giderek karışmaktadır. Bölge insanının büyük bir kısmı teröre destek vermese de, olaylardaki derin izler örgüte siyasal taraftarlığı artırmaktadır.
Bölgede “Şemdinli” devletin suçüstünde yakalanması, Diyarbakır patlaması örgüt üstüne atılmış, tahrik amaçlı bir eylem olarak görülmektedir. Şemdinli’den sonra Güneydoğu’da devlete güvensizlik tavan yapmıştır. İnsanlar devleti kendilerine karşı komplolar kuran, huzurlarına kasteden, hatta varlıklarına tahammül edemeyen bir aygıt olarak algılamaktadır. Terör örgütünün propagandaları ve ROJ TV’nin izlenmesi bu kanaatleri pekiştirmektedir. Bölgeye sıkça gelen batılı dostlarımız! bölgedeki problemleri kaşımakta, devlete karşı güvensizlik pompalamaktadır.
Bölge dışındaki insanlar ise yapılan propagandanın etkisi ile o bölgeyi iflah olmaz bir ayrımcılık, vefasızlık ve devlete ihanet içinde görmektedir. Sadece dağdakilere değil bölgenin tamamına yönelik nefret hisleri tahrik edilmektedir. Olayların içyüzüne dönük sorgulamalara paralel, Kürt düşmanlığını tahrik eden fısıltılar ve provokasyonlar artmaktadır.
Buradaki temel problem algılama problemidir. Sahiplenme problemidir. Batıdaki vatandaşlar devletin bütün eylemlerini sahiplendikleri, Güneydoğudaki vatandaşlar da örgüte sempati duydukları için analitik düşün-e-memektedirler. Sorgulamayı tek taraflı yapmaktadırlar. Olaylara bağımsız, önyargısız, bilgilerle desteklenmiş şekilde bakabilenler Türkiye’nin doğusuyla batısıyla, Kürdüyle Türküyle provokasyonlar, problemler sarmalında olduğunu görebilmektedir.
Pek çoklarının zannettiği gibi ne PKK ve onun uzantıları Kürtçüdür, Kürt haklarını ve halklarını düşünmektedir, ne de Derin Devlet denilen devletin içinde yuvalanmış kesimler Türk devletini ve Türklüğü düşünmektedirler. Birbirine karşıt gibi görünen bu iki uç tek elden kontrol edilmektedir. PKK’ya ve devletin içindeki “Derin Oluşumlar”a hükmedenler aynı ellerdir. Bu yapı Türkün de Kürdün de düşmanıdır. Türkiye’nin düşmanıdır, asla yerli ve milli değildir.[i]
Öyle bir anaforun içine sokulmuş, güven kaybına uğramışız ki, kendi tarafımızda görünen en kirli şeylere dahi sahip çıkarak ülkenin kaos ve kargaşaya sürüklenişini görememekteyiz….
Kürtler PKK’nın en büyük düşmanları olduğunu, 30 yıldır başlarına açılan bütün problemlerin sebebi olduğunu, huzursuzluklarının kaynağı olduğunu görmeli, evlatlarını bir hiç uğruna telef ettiğini anlamalıdır artık. Sadece kendi bölgelerinden çıktığı, Kürtçe konuştuğu için örgüte taraftar olmaktan kurtulmalıdır. Batıdaki vatandaşlarımız devletin içinde yapılanmış, milliyetçi görünen ve militer söylemlere sahip odakların gerçekte devletin içine yerleşmiş hastalıklı hücreler olduğunu görmelidirler.
“Derin devlet” denilen Türk’le ilintisi olmayan yapı devletin bünyesine yerleşmiş habis bir urdur. PKK ve Kürtçülük Kürtlerin vücudunu saran kanserli bir dokudur.
Kanserin sizden bir organ içinde olması, sizin organlarınızı sarmış olması onu sizden bir parça olarak görmenize neden olmamalıdır. Bilakis varlığımızı tehdit eden, temizlenmesi gereken bir zehir olarak görülmelidir.
Biraz daha gecikirsek bünyemize enjekte edilen bu kanserler bizi bitirecektir. Bir an önce teşhis koyup tedavi olmalıyız.
[i] “Derin Devlet Nerede Duruyor” başlıklı yazımıza bakınız |